5 Nisan 2023

İçimi Dökerken: Hollanda Milli Futbol Takımı

Aslında bu blog'u günlük gibi kullanmak, sızlanıp dert yanmak pek istediğim bir şey değil ama hayatım ve Hollanda Milli Futbol Takımı arasındaki benzerliği dile getirmeden de edemeyeceğim.

Hollanda futbol konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi. Futbolu takip ettiğim zamanlarda ara ara kötü dönemler geçirmiş olsa da çoğunlukla saygı duyulan, çekinilen bir rakip. Üçgenler kurarak yaptıkları pas trafiği ve işi top cambazlığına çevirmeden tekniğini sergileyen özel futbolcuları her zaman ilgimi çekmiş ve takdirimi kazanmıştır. Hollanda efsanesi Johan Cruyff'un bir lafı vardır: "Futbol basit bir oyundur, zor olan futbolu basit oynamaktır." Hollanda genel olarak futbolu basit oynamada mahir bir takım olmuştur.

Benim daha doğmadığım zamanlardaki futboldan konuşurken babam "Hollanda turnuvalarda gelene geçene üç beş atardı, kesin kupayı alır denirdi ama finalde Almanya'ya 1-0 kaybederdi." gibi bir şey söylemişti. Aslında babamın anıları biraz karışık. Muhtemelen Hollanda'nın iki kez üst üste final oynadığı 1974 ve 1978 Dünya Kupalarını hatırlıyor. İlkinde ikinci tur gruplarında Brezilya'yı 4-0, Doğu Almanya'yı 2-0 ve Arjantin'i yine 2-0 yenerek yenilgisiz, hatta gol yemeden finale çıkmış, finalde Batı Almanya ile karşılaşmış ve Batı Almanya'ya elenmiş fakat maçın skoru 1-0 değil 2-1. 1978 Dünya Kupası'nda ise ikinci tur gruplarında Avusturya'yı 5-1 yenmiş, Batı Almanya ile 2-2 berabere kalmış ve İtalya'yı 2-1 yenip yine finale çıkmış. Fakat bu seferki rakibi Arjantin olmuş ve finalde 3-1 kaybetmiş. Her ne kadar anılarla gerçekler tam olarak örtüşmese de mesaj açık: Hollanda finale gelene kadar fırtına gibi eser ama finalde kaybeder. Kendimle benzeşim kurduğum nokta da burası.

Ayrıca bir benzer senaryoyu da ben bizzat gördüm. 2010 Dünya Kupası'nda finale gelene kadar maç kaybetmeyen, önüne geleni deviren Hollanda finalde dünyaları kaçırmış ve İspanya'ya 1-0 mağlup olmuştu. Bir de Euro 2000 yarı finali var, normal sürede İtalya'ya karşı 2 penaltı kaçıran Hollanda 0-0 biten normal sürenin ve uzatmaların ardından seri penaltı atışlarında da penaltı kaçırmaya devam etmiş ve elenmişti.

Hayatımda tarihinde 3 defa finale çıkıp da hiç Dünya Kupası kazanamamış olan Hollanda'yı aratmayacak serüvenlerim oldu. Her şey peri masalı gibi başlar, gidişat hayli ümit vericidir fakat bir noktada bir şey olur, ben ne olduğunu göremem, anlayamam. Bir şekilde gündüz yüzünde güller açan insan akşamına bana soğuk davranmaya başlar. Halbuki daha benim anlatacak çok güzel hikayelerim vardı.

Şimdi burada şöyle bir şey var, Hollanda benim izlemiş olduğum finalde bir dünya gol kaçırmıştı, belki benim durumum da benzer ama burada bir futbolcuyu anmadan geçmeyeceğim: Umut Bulut. Süper Lig'de Ankaragücü, Trabzonspor ve Galatasaray'da oynamış olan Umut her ne kadar sık sık sezonda 10-15 arası gol atsa da en bilinen özelliği durmadan gol kaçırmasıydı. Fakat genelde gözden kaçan bir nokta vardır, Umut durmadan rakip defansla boğuşur, kaçırdığı gol pozisyonlarının çoğunu kendi imkanlarıyla oluştururdu. Aslında benim durumum da benzer, her ne kadar sonunda bir şey elde edememiş olsam da "Ben elimden geleni yaptım, son dokunuşa kadar bu meseleyi ben sürükledim" diyebiliyorum.

Gel gelelim sonunda vardığım nokta Serdar Ortaç'ın "Aşk bu kızılötesi, yaralı müzesi, hareket edemem" sözlerinin bana gayet anlamlı gelmeye başlamış olması. Geçenlerde de birisi benim için bir tarot kartı çekmişti ve çıka çıka aşağıdaki eli kolu bağlı, hareket edemeyen adam çıktı.


Hareket edememe mevzusu yeni bir adım atmaya takatimin kalmaması ya da gurur yapmamın gerekmesi gibi bir şey de değil. Maalesef bazı ortamlar, bazı durumlar belli bir yerden sonra hareket etmeye müsaade etmiyor. Umut Bulut 40 yaşına gelmiş, bir alt ligde hala futbol oynamaya devam ediyor, ben de devam etmek isterim ama işte...

Bu arada son Dünya Kupası'nda olmayacağını bile bile belki şu kör talihini kırar da bunun bana da yansıması olur diye Hollanda milli takımını destekledim. Hollanda'nın beni umutlandırıp sonra da utandırdığı çeyrek final maçı aslında kör talihin devam edeceğini çok önceden bana fısıldamış fakat o günün şartlarında ben görmezden gelmişim. Bir gün birine kendimi buz üzerinde kayan bir araba gibi hissediyorum demiştim, ne durabiliyorum ne de dümen kırabiliyorum. Bakalım sonunda nereye çarpıp nerede duracağım.

Hiç yorum yok: