30 Haziran 2013

Ping-Pong Masası - Sezai Karakoç


Sezai Karakoç'un Mona Roza şiiri pek çoklarımızca bilinir. Şair bir çeşit akrostiş kullanarak sevdiği Muazzez Akkaya'yı şiirinin içine saklamıştır. Muazzez Akkaya'nın kim olduğu uzun yıllar pek bilinmedi. Daha sonra kim olduğu ortaya çıktığında Muazzez Hanım'ın masa tenisine ilgisi olduğu da ortaya çıktı. Hatta kendisiyle yapılan röportajdan birinciliğinin de bulunduğunu öğreniyoruz. Bununla birlikte Sezai Karakoç'un Ping-pong masası şiiri de daha anlamlı oluyor.

"Beyaz iplik sert iplik ve tak tak
Yuvarlak top küçük top ve tak tak
Ping-pong masası varla yok arası
Ben ellerim kesik varla yok arası
...... Öpüçüğüne eyvallah ve tak tak
Beraber sinemaya ... evet ... ve tak tak
Ping-pong masası varla yok arası

Öküzün gözü veya dananın kuyruğu
Kadifekale veya Sen nehri
Ha Sezai ha ping-pong masası
Ha ping-pong masası ha boş tüfek
Bir el işareti eyvallah ve tak tak
Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi
Ne kadar güzel ne kadar sıcak
Tak tak tak tak tak tak tak"


Bu şiiri okuyan birisi Sezai Karakoç'un Muazzez Akkaya'yı masa tenisi oynarken seyrettiğini ve onun gözünde kendisinin olsa olsa ping pong masası kadar ehemmiyetinin olduğunu düşünerek hüzünlendiğini çıkarabilir. Son üç dizeye benim yorumum şu olmuştu: Sezai izlerken Muazzez'in gözlerine dalar fakat sonra raket-masa ikilisinin topla çıkardığı seslerle gerçek dünyaya döner.

Fakat ev arkadaşım enteresan bir şey fark etti. Bu hali bana hem daha uygun hem de daha güzel geldi. Onun fark ettiği şeyi biraz açarak özetleyecek olursam:

Masa tenisinde oyunun durağan seyrinde her bir oyuncunun hamlesinde iki ses çıkar: Birincisi raketin topa vurduğunda çıkardığı ses, ikincisi de top rakibin sahasına düştüğünde çıkan sestir. Kısaca "tak tak". Şiiri arkadaşımın gördüğü açıdan yorumlayacak olursak Sezai Karakoç Muazzez Akkaya'nın karşısında, onunla birlikte oynamaktadır. Şiirin sonuna kadar hep oyunun olağan seyrindeki sesler çıkmıştır. Fakat sonlara doğru Sezai Muazzez'in gözlerine dalar:

"Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi
Ne kadar güzel ne kadar sıcak"


Gel gelelim masa tenisi hızlı seyreden bir oyundur. Bir anlık dalgınlık oynayanın hamlesini yapamamasına yol açabilir. Burada da aynen böyle olur ve bu sefer oyunun olağan seyrindeki o ses çıkmaz. Çünkü Muazzez'in gözlerine dalan Sezai hamlesini yapamamış, top düşmüş ve beton zeminde sekmektedir:

"Tak tak tak tak tak tak tak"

Baragan'ın Dikenleri - Panait Istrati


Ezilen insanların acılarını anlatan, fakat bu düzenin değişmesine yönelik düşüncelerinde hep karamsarlığı öne çıkaran Panait Istrati'nin Romanya'daki zorlu hayatı, yollara düşmüş bir çocuğun gözlerinden anlattığı güzel bir kitap.

Yazarın seri şeklinde yazmış olduğu Adrian Zograffi'nin anılarından bağımsız olarak kaleme aldığı kitapta dünyanın, etrafından habersiz bir çocuğun gözündeki -türlü acılara rağmen- toz pembeliğini, sefaleti, umutsuzluğu ve gaddarlığı göreceksiniz.

Kitabın elimdeki baskısında (Varlık Yayınları, Ocak 1953) pek çok yazım hatası olsa da anlatım bozukluğu oluşturacak bir çeviri hatasına rastlamadım. Belki Türk dilinin kurallarının TDK tarafından sıklıkla değiştirilmesi de kitaptaki kelimeleri şu anda hatalı görmeme neden olmuş olabilir.

"Bunu fenalık olsun diye söylemiyorlardı ama ne de olsa bana dokunuyordu. Ben merhameten 'sokaktan alınmış' bir çocuktum. İnsan on beş yaşında olur ve o yaşta çok acılara katlanmış bulunursa böyle bir şey işitmek pek de hoşuna gitmez. Bunlar insanın içinde birikerek yüreğini kabartır ve Lateni'deki küçük kulübeyi, ölmüş anayı ve kaybedilmiş babayı düşündürerek adamı ağlatır."