17 Ocak 2023

Işık ve Renkler Üzerine

Renk dediğimiz kavram aslında gözümüzden içeri giren farklı frekanslardaki ışınlara karşılık beynimizin farklı görüntüler oluşturması. Bu yazıda ışık ve renk ilişkisine biraz daha yakından bakmak istedim.

* Bilgisayar ekranlarımızdan elde ettiğimiz görüntü piksel olarak adlandırdığımız küçük kareciklerden dışarı ışık yansıtılmasıyla oluşur. Her piksel kırmızı, mavi ve yeşil renkli ışıkların belli bir karışımını yansıtır ve her bir pikselde belli bir renk görürüz. 

Eğer hiç ışık yansıtılmazsa göreceğimiz renk siyahtır. Tüm ışıklar tüm güçte yansıtılırsa göreceğimiz renk beyazdır. Sadece kırmızı ışık tüm güçte yansıtılırsa kırmızı görürüz, sadece kırmızı ışık yarı güçte yansıtılırsa daha koyu bir kırmızı görürüz. Kırmızı ve mavi tüm güçte yansıtılırsa görünen renk macenta (fuşya) olur. Benzer şekilde kırmızı, mavi ve yeşil ışıkların farklı miktarlarda yansıtılması ile farklı renkler elde edilir.

* Kağıda baskı alırken ya da boya ile resim yaparken olan şey bilgisayar ekranında olanın tam tersidir. Kağıt tüm ışıkları yansıttığından beyazdır. Kağıdın bazı ışıkları yansıtması engellenerek renkli görünüm elde edilir. Kağıda sarı boya sürüldüğünde mavi ışığın yansıması engellenir. Yansıyan kırmızı ve yeşil ışıklar da sarı rengi oluşturur. Üç ana renkten kırmızının yansımasını engelleyen boya cam göbeği (cyan), yeşilin yansımasını engelleyen boya macenta (fuşya) ve mavinin yansımasını engelleyen boya sarıdır. Bu üç boyanın farklı miktarlarla karıştırılmasıyla farklı renkler elde edilebilir. Örneğin kırmızının yansımasını engelleyen cam göbeği ile mavinin yansımasını engelleyen sarı karıştırıldığında sadece yeşil ışınlar yansıyabilir ve bu renk elde edilir. Cam göbeği, macenta ve sarının iyice karıştırılması durumunda ise hiçbir ışık yansıyamayacağından siyah oluşur.

* Küçüklüğümüzde hepimize resim derslerinde ana renkler olarak kırmızı, mavi ve sarı öğretilmişti. Aslında bu renk modeli bir üstte açıklanan renk modelinin belli bir yakınsamasıdır. Kırmızı macentaya yakındır, cam göbeği de maviye yakındır. Fakat bu üç renk gerçekten ana renk olmadığından kırmızı, mavi ve sarı iyice karıştırılırsa siyah değil koyu bir kahverengi tonu elde edilir.

* Her ışığı göremeyiz. Belli bir frekans aralığının dışındaki ışınlar insan beynince herhangi bir görüntü oluşumuna sebep olmaz. Buradaki ilginç bir nokta bu ışınları biz göremesek bile telefon kameralarının yakalamasıdır. Evinizdeki kumandanın düğmesine bastığınızda kumanda alıcıya bir ışın gönderir. Fakat bu ışın çıplak gözle görülemez. Telefonunuzun kamerasını kumandanın önüne tutup bir düğmeye bastığınızda telefon ekranınızda bu ışığı görebilirsiniz.

* Beyaz kağıt tüm ışınları yansıtmaktadır. Benzer şekilde ayna da üzerine gelen tüm ışınları yansıtmaktadır. Fakat beyaz bir kağıdı karşımıza tuttuğumuzda ve bir aynayı karşımıza tuttuğumuzda gördüklerimiz farklıdır. Bunun sebebi aynanın yüzeyinin pürüzsüz olmasıdır. Ayna üzerine gelen ışınları aynı açı ile yansıtır. Bu nedenle ayna karşısına geçtiğimizde aynanın arkasından kendimize bakıyor olsak ne göreceksek onu görürüz. Çünkü ayna gelen her ışını aynı açı ile yansıtmıştır. Beyaz kağıt ise pürüzlü yüzeyi sebebiyle üzerine gelen ışınları saçar ve bu ışınlar gözümüze gelmeden önce birbirleriyle karışır.

* Üç boyutlu filmlerde birbiriyle uyuşmayan iki görüntü vardır. Takılan gözlüğün bir camı yalnızca bu görüntülerden ilkinden gelen ışınların geçmesine izin verirken diğeri de yalnızca ikinci görüntüden gelen ışınların geçmesine izin verir. Gözlüğü çıkaracak olursanız titreşen bulanık bir görüntüyle karşılaşırsınız. Gönderilen görüntüler aynı şeyin iki farklı açıdan görünümüdür. Nasıl ki gerçek hayatta iki göz aynı cismin iki farklı açıdan görünümünü görüyor ve beyin bunları birleştirerek üç boyutlu bir görüntü elde ediyorsa üç boyutlu filmlerde de aynısı olur. Üçüncü boyut efektinin kullanıldığı bir sahnede gözlerinizden birini kapatırsanız üçüncü boyut etkisi kaybolur. 

Dipnot: Son paragrafta söylediklerim teorik. Normal hayatta da derinlik algım olmadığı için ne üçüncü boyutun nasıl göründüğüne dair bir fikrim var ne de tek gözü kapatınca üçüncü boyut etkisinin kaybolup kaybolmadığını deneme şansım. Söylediklerimde yanlış bulacak olan olursa özrün efendisi en yakınım olur, diler yoluma devam ederim.

15 Ocak 2023

İkinciye Hayranlık

Bugünlerde kafamın içinde çalıp duran bir şarkı var:

So he spoke, so he spoke

That Lord of Castemere

Aslında kafamda dönüp duran bir başka şarkı daha var:

Kırmızı balık gölde,

Kıvrıla kıvrıla yüzüyor;

Balıkçı Hasan geliyor,

Oltasını atıyor.

Kırmızı balık kaç kaç kaç

Nedir derdiniz Balıkçı Hasan'la? Aç kalsın çoluğuna çocuğuna ekmek götüremesin mi? Çok merak ediyorsanız geçenlerde Balıkçı Hasan'ın kolunu kanadını kırdılar, bir daha balığa çıkmayacak. Umarım mutlusunuzdur. Neyse, Balıkçı Hasan mevzusu ayrı bir mesele. Biz yine ilk şarkıya dönelim.

Game of Thrones dizisini hiç izlemedim. Hikayenin geneli hakkında bilgim yok. Fakat belli başlı karakterleri biliyorum. Bunun dışında ana karakterlerin başka dizilerden beklenmeyecek şekilde, beklenmedik zamanlarda ölebildiğine dair de bilgim var. Hatta sanırım bu konuda bir röportaj okumuştum. Kitapların yazarı küçüklüğünde Wonder Man isimli bir karakterin ölümünden çok etkilendiğini ve bunun da kendi eserlerine yansıdığını söylüyordu. Anladığım kadarıyla kafasında iyilerin mutlaka kazanacağına, mazlumun muhakkak intikamını alacağına dair bir kalıp yok.

Lord of Castemere şarkısı Youtube tarafından karşıma çıkarılan bir şarkıydı. Anladığım kadarıyla Game of Thrones'a ait bir şarkı. Şarkının sözlerinden anladığım kadarıyla Castemere lordu kendinden üstün olan bir başka soyluya boğun eğmiyor, diyor ki sen de aslansın ben de aslanım, unutma ki her aslanın pençeleri vardır ve benimkiler de seninkiler kadar uzun ve keskindir. Şarkının kafama takılan kısmı Castemer lordunun bu şekilde konuştukça konuştuğunu söylüyor. Fakat şarkının devamından anladığımız kadarıyla soylu Castemere lordunun pençeleri rakibininki kadar uzun ve keskin değilmiş ki mağlup olmuş ve unutulup gitmiş. Tam olarak kafamdaki Game of Thrones imajına uygun bir son.

Normalde konuşup konuşup beceremeyen insanlara zerre saygı duymam. Zaten ileriye dönük hayallerinden kesin başaracakmış gibi konuşup duran bir insanın söylediklerini yapabildiğine de ben şahit olmadım. Muhakkak aksine örnekler de vardır fakat ben görmedim, benim kendi gözlemlerim ileriye dönük hayallerini başarabilenlerin planlarından mütevazi bir şekilde bahsedenler ya da hiç bahsetmeyenler arasından çıktığı. Bununla birlikte Castemere lordunun durumu biraz farklı, anlattıkları ileriye yönelik ayakları yere basmayan hayalleri değil kendisini tehdit eden bir güçten korkmadığı. Sanırım bu beni kendine çekiyor, sonunda kaybetmiş olması da cesaretini gözümde daha değerli kılıyor.

Aslında dönüp dolaşıp geldiğim nokta genel olarak ikinciye hayranlık duymamız. Hakkinen Schumacher'in hegemonyasını kırdığında Schumacher'i yerin dibine sokmaya başlıyoruz, Bundesliga'da Bayern Münich dominasyonuna darbe vurunca Almanya'dan binlerce kilometre uzakta Türkiye'de Borussia Dortmund taraftarları türüyor, Red Alert 2 oynamaya başlayan, ABD gerçek hayatın süper gücü olduğu için oyunda Rusya'yı seçmeyi kendine görev ediniyor. Bu arada bu kendimi dışarıda tuttuğum bir eleştiri değil, zamanında tenis ile doğru düzgün ilgilenmememe rağmen Agassi'ye devamlı en tepede olduğu için gıcık kaptığımı hatırlıyorum. Kazananla derdimiz nedir acaba, kendimizi kazananın yerine koyamayıp devamlı kaybedenle empati yapmak nedendir herhalde bir süre cevabını arayacağım soru bu olacak.