15 Ocak 2023

İkinciye Hayranlık

Bugünlerde kafamın içinde çalıp duran bir şarkı var:

So he spoke, so he spoke

That Lord of Castemere

Aslında kafamda dönüp duran bir başka şarkı daha var:

Kırmızı balık gölde,

Kıvrıla kıvrıla yüzüyor;

Balıkçı Hasan geliyor,

Oltasını atıyor.

Kırmızı balık kaç kaç kaç

Nedir derdiniz Balıkçı Hasan'la? Aç kalsın çoluğuna çocuğuna ekmek götüremesin mi? Çok merak ediyorsanız geçenlerde Balıkçı Hasan'ın kolunu kanadını kırdılar, bir daha balığa çıkmayacak. Umarım mutlusunuzdur. Neyse, Balıkçı Hasan mevzusu ayrı bir mesele. Biz yine ilk şarkıya dönelim.

Game of Thrones dizisini hiç izlemedim. Hikayenin geneli hakkında bilgim yok. Fakat belli başlı karakterleri biliyorum. Bunun dışında ana karakterlerin başka dizilerden beklenmeyecek şekilde, beklenmedik zamanlarda ölebildiğine dair de bilgim var. Hatta sanırım bu konuda bir röportaj okumuştum. Kitapların yazarı küçüklüğünde Wonder Man isimli bir karakterin ölümünden çok etkilendiğini ve bunun da kendi eserlerine yansıdığını söylüyordu. Anladığım kadarıyla kafasında iyilerin mutlaka kazanacağına, mazlumun muhakkak intikamını alacağına dair bir kalıp yok.

Lord of Castemere şarkısı Youtube tarafından karşıma çıkarılan bir şarkıydı. Anladığım kadarıyla Game of Thrones'a ait bir şarkı. Şarkının sözlerinden anladığım kadarıyla Castemere lordu kendinden üstün olan bir başka soyluya boğun eğmiyor, diyor ki sen de aslansın ben de aslanım, unutma ki her aslanın pençeleri vardır ve benimkiler de seninkiler kadar uzun ve keskindir. Şarkının kafama takılan kısmı Castemer lordunun bu şekilde konuştukça konuştuğunu söylüyor. Fakat şarkının devamından anladığımız kadarıyla soylu Castemere lordunun pençeleri rakibininki kadar uzun ve keskin değilmiş ki mağlup olmuş ve unutulup gitmiş. Tam olarak kafamdaki Game of Thrones imajına uygun bir son.

Normalde konuşup konuşup beceremeyen insanlara zerre saygı duymam. Zaten ileriye dönük hayallerinden kesin başaracakmış gibi konuşup duran bir insanın söylediklerini yapabildiğine de ben şahit olmadım. Muhakkak aksine örnekler de vardır fakat ben görmedim, benim kendi gözlemlerim ileriye dönük hayallerini başarabilenlerin planlarından mütevazi bir şekilde bahsedenler ya da hiç bahsetmeyenler arasından çıktığı. Bununla birlikte Castemere lordunun durumu biraz farklı, anlattıkları ileriye yönelik ayakları yere basmayan hayalleri değil kendisini tehdit eden bir güçten korkmadığı. Sanırım bu beni kendine çekiyor, sonunda kaybetmiş olması da cesaretini gözümde daha değerli kılıyor.

Aslında dönüp dolaşıp geldiğim nokta genel olarak ikinciye hayranlık duymamız. Hakkinen Schumacher'in hegemonyasını kırdığında Schumacher'i yerin dibine sokmaya başlıyoruz, Bundesliga'da Bayern Münich dominasyonuna darbe vurunca Almanya'dan binlerce kilometre uzakta Türkiye'de Borussia Dortmund taraftarları türüyor, Red Alert 2 oynamaya başlayan, ABD gerçek hayatın süper gücü olduğu için oyunda Rusya'yı seçmeyi kendine görev ediniyor. Bu arada bu kendimi dışarıda tuttuğum bir eleştiri değil, zamanında tenis ile doğru düzgün ilgilenmememe rağmen Agassi'ye devamlı en tepede olduğu için gıcık kaptığımı hatırlıyorum. Kazananla derdimiz nedir acaba, kendimizi kazananın yerine koyamayıp devamlı kaybedenle empati yapmak nedendir herhalde bir süre cevabını arayacağım soru bu olacak.

Hiç yorum yok: