27 Eylül 2014

Valencia Günlükleri (27.09.2014) - Şehre Alışırken

Aslında bu günlüklere başlarken her gün bir yazı eklemeyi düşünmüştüm ama vakit bulamadığım için yazamadım. O günü talihsiz bir başlangıç olarak değerlendirmiş ve ona buna laf yetiştirdiğim bir yazı kaleme almıştım. Sonraki gün de çok matah geçmedi. Pazartesi ve salı günü Oktoberfest ölü evinden halliceydi. Bir de salı sabahı fabrika girişinde sorun yaşamıştım.
 
Salı akşamı işten çıkınca Don Salvatore'a uğradım. Kendisiyle bu tarz şeyleri kafaya takmanın azaltılması ve karnın güçlendirilmesi için pizza tüketiminin arttırılması üzerine tam bir mutabakata vardık. Fakat anladığım kadarıyla herkesle aynı anlaşmayı yapıyor:
 
 

 
Fakat asıl ilginç olan akordiyoncu ile aramızdaki diyalog oldu. Bir adam akordiyon çalıp para topluyordu. O sırada biz memleket olarak Ciguli'yi harcamışız sana mı para vereceğiz diye düşünüyordum. Fakat yanıma geldiğinde Türkçe olarak "Birkaç para ver be abi" diyince elim gayri ihtiyari cüzdanıma gitti. Söylediğine göre Romen'miş ve eskiden 10 yıl İstanbul'da çalışmış. Arkadaşımla Türkçe konuşmalarımızı duymuş.
 
Bir sonraki akşam yine Oktoberfest'e gittim. Neredeyse yer yoktu. Tek tük boşluklar vardı ama milletin dibine oturup rahatsız etmek istemedim. Dolaşırken geniş bir boşluk buldum ve oraya oturdum. Çok geçmeden kalabalık bir grup geldi ve kendilerine yer vermemi rica etti. Haklı sayılırlardı, kalabalık bir grubun oturabileceği yeri tek başıma işgal etmiştim. Ama yanlış anlamışım. Benim kalkıp başka yere geçmemi istememişler, istedikleri biraz kayıp onlara da yer vermemmiş. Hatta beni gruplarına da aldılar. Grup biraz Temel fıkrası gibiydi, 3 İspanyol ve Erasmus öğrencisi olan 1 Rumen, 1 Finlandiyalı ve 1 Alman vardı. Bunların arasına Temel kontenjanından ben de girmiş bulundum.
 
Buranın insanları sıcakkanlıydı ve hoşuma giden birbaşka şey de kimsenin kimseye karışmamasıydı. Kafası bir milyon olan keşi bile sigara isteğine olumsuz yanıt alınca musallat olmadan yoluna devam ediyordu. İstanbul'da görsem girmeye korkacağım sokaklarda kızlar yalnızca gezebiliyordu. Biraz da bu düzenden olsa gerek dilencilik ya da işportacılık yapan insanlara karşı daha sıcaktım. İstanbul'da maruz kaldığım hinliklerin karşıma çıkmayacağı düşüncesi elindeki mendili ya da gülü satmaya çalışan insanlarla empati kurmamı sağladı.
 
Nitekim Oktoberfest'te gül satan Hintli bir adam vardı. Bana da geldi. Ondan bir tane gül almada sakınca görmedim. Masadakiler kime aldığımı sordular, fakat ben kimden aldığımı sordular sandım ve Hintli adamdan aldığımı söyledim. Ama kime diye sordular. Kimseye almamıştım, sadece alıp verip ekonomiye can vermiştim. Hepsi bu. Rumen kız gülleri çok sevdiğini söyledi, masadaki Alman da kendisine bir tane almıştı. Elimdeki gülü isterse alabileceğini söyledim ve aldı.
 
Gece geç olunca dağılma vakti geldi. Beni grupla kaynaştıran İspanyol gence Alman'la Rumen kızın sevgili olup olmadıklarını sordum. Çünkü sonradan öğrendiğime göre aynı evde kalıyorlarmış. Eğer aralarında bir şey varsa gülü kıza vermiş olmam tatsızlık çıkarabilirdi. İspanyol beni yanlış anladı, kız arkadaşım var ama burada değil dedi. Tekrar sordum bu kızı soruyorum diye, Alman'la ilişkileri var mı? İhtiyacım yok ki benim diye karşılık verdi. Ya birader, ben ağzımı yüzümü dağıtırlar mı endişesindeyim sen sana yol gösterdiğimi düşünüyorsun. Sonuncu soruşumda meseleyi anladı. Yok adamım dedi, hiçbir problem yok. Bu Valensiya böyle bir yer, adamı kolay kolay dövmüyorlar.
 
Daha sonraki günler El Carmen ismi verilen meydana uğradım. Bolseria isimli bir Türk dönerci var. Burayı bulmam iyi oldu. Hem döner yiyebiliyorum, hem de Türkçe konuşabileceğim insanlar var.
 
Valensiya caddelerinde ilginç ağaçlar var. Gövdeleri sanki birkaç ağacın birleşiminden oluşmuş. Şehir neredeyse dümdüz. Sürtünme ihmal edilse şehrin bir tarafından yuvarlanan bir bilye öbür tarafından çıkacak sanki. Trafikte de yayalara büyük saygı var. Sağa dönen araç kesinlikle yayaya yol vermek zorunda. Böyle bir ortamda yürümek de çok keyifli.
 

 
Şehrin sıkıntıları şu aşamada İspanyol paça olmayan pantolon bulamamak ve yerel halkın genellikle İngilizce konuşamıyor oluşu. Yine de bugün market alışverişimden sonra 7.20'lik tutarı öderken "Ben sana 12.20 vereyim sen bana geri 5 ver" şeklindeki isteğimi anlatabildim. Zamanla alışılacak gibi.
 
 

Hiç yorum yok: